Mustafa Yürekli, “Beş Dünyadan Büyüktür” tezini kanıtlama çabası olan Uluslararası İlişkiler Bilimi’ndeki bütün bu Batı kaynaklı paradigma ve kuramlar, Batı’nın üstünlüğünü sürdürmek için üretildiler ve sonuçta sistemin içinde kalmayı öğütlemektedirler.” dedi.
Şair Mustafa Yürekli, Eyup Sultan Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Platformu’nda “Beş Dünyadan Büyüktür” başlıklı bir konuşma yaptı. “Uluslalarası İlişkeler Bilimi’nin Eleştirisi” başlıklı nehir konferansların ikincisinde, Mustafa Yürekli, aktörler, paradigmalar ve kuramlara dair tespit ve çözümlemelerde bulundu.
Mustafa Yürekli, “Beş Dünyadan Büyüktür” adını verdiği konuşmasına, 19. yüzyılda “Güneşbatmayan İmparatorluk” sloganıyla dünya hakimiyetine soyunan İngiltere’nin, Milletler Cemiyetiyle kurumsallaştırmaya çalıştığı “Bir Dünyadan Büyktür” tezini, önleyemediği İkinci Dünya Savaşı’nın tarihin çöp sepetine attığını, 1952’de kurulan Birleşmiş Milletler’in kurucu felsefesinin “Beş Dünyadan Büyüktür” olduğunu söyledi. Dünyada tek devlet iktidarına, İngiliz hegomanyasına itirazın Asya ve Avrupa’dan geldiğini, itiraz sahibi devletler, Japonya, İtalya ve Almanya’nın feci halde cezalandırılıp sistemin dışında bırakılarak, ABD öncülüğünde Asya’dan Rusya ve Çin, Avrupa’dan da İngiltere ve Fransa dünya iktidarı için koalisyon oluşturduklarını anlattı.
Birleşmiş Milletler’in Güvenlik Kurulu’ndaki bu beş devlet, iktidar ortağı olarak söz sahibi olurken, Türkiye, Japonya, Almanya, Hindistan ve Brezilya dünya devletler piramitinin orta katını oluşturduğunu, diğer devletlerin de en alttaki devletler olduğunu hatırlattı. “Beş Dünyadan Büyüktür” tezine itirazın orta kattaki devletlerden geldiğini vurgulayan Yürekli, “Sisteme itiraz, henüz eleştiri aşamasında.. Alternatif ortaya konulmadı. Almanya, İran krizinde +1 pozisyonuna alınarak Avrupa Birliği’ni de işlevsizleştirdiler. Tek alternatif İslam Birliğidir.” dedi.
Mustafa Yürekli, konuşmasına, kadim dünyada devletler arası ilişkiler siyaset biliminin alt konusu olarak ele alındığını söyledi. Batı merkezli uluslararası ilişkiler bilimi, 1648 yılındaki Avrupa devletleri arasında yapılan Westphalia (Vastfalya) Barışı’nı modern ve ulus devlet temelli uluslararası ilişkilerin başlangıcı kabul edildiğini söyledi. Yürekli, “Westphalia Barışı, Batı tipi devlet sistemini oluşturma kavramının kabul edilmesi ve eski ortaçağ Avrupası’nın din dayanaklı sisteminin terkedilmesidir. Westphalia Barışı ile birlikte devlet yöneticilerinin sınırları içinde tek egemen oldukları ve devletleri dışında bir merciye, Vatikan’a bağlı olmadıkları belirtilmiş, ayrıca laik ulus devlet kavramının oluşturulmasına destek ve yükselmesine imkan sağlanmıştır.” dedi.
Dolayısıyla “uluslararası sistem” ya da “dünya sistemi” içindeki aktörlerin, ulus devlet, uluslararası kuruluşlar (MB, NATO, AB, İMF, DTÖ), devlet altı örgütler (silahlı gücü olan partiler, terör örgütleri), uluslararası şirketler ve uluslararası sivil toplum kuruluşları olduğunu anlattı.
Güç kavramının üzerinde duran Mustafa Yürekli, “Güç kavramı, uluslararası ilişkilerde, kaynaklara (askeri ve ekonomik) erişim, kabiliyet, devletlerarası sisteme etkinin büyüklüğü olarak tanımlanır ve bunlar aracılığıyla ölçülür. Genellikle katı güç (ing. hard power) ve yumuşak güç (hafif güç) (ing. soft power) olarak ikiye ayrılır. Katı güç, askeri kabiliyeti tanımlarken, hafif güç ise ekonomi, diplomasi ve kültürel etkiyi tanımlar.” dedi.
Uluslararası İlişkiler Bilimi’nin paradigmalarından realizmi anlatan Mustafa Yürekli, “Realizme göre tüm devletlerin ortak özelliği hepsinin idealler veya etik değerler yerine çoğunlukla ekonomik ve askeri güç peşinde olmasıdır. Realizm, temelde devletlerin birbiriyle işbirliği yapmaya yanaşmayacağını, işbirliği halinde dahi öncelikli olarak kendi çıkarlarını gözeteceğini belirtir. Bu bağlamda realist teoriler güç dengesi, çıkar optimizasyonu gibi konularla yakından ilişkilidir. Bu teoriye göre devletler arasındaki işbirlikleri kısa süreli ve rastlantısaldır. II. Dünya Savaşı ile yükselişe geçen realizmin kurucuları Thucydides, Morgenthau, Machiavelli ve Thomas Hobbes olarak kabul edilir.” dedi.
İdealist paradigmanın liberalizm olduğunu anlatan Yürekli, “Uluslararası İlişkiler Bilimi’nde idealist paradigma, tartışmalı da olsa uluslararası ilişkilerin ilk teorisidir. I. Dünya Savaşı sonrasında devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde savaşı engelleyememeleri ve kontrol edememelerine bir tepki olarak yükselir. Diplomasiyle barışın sağlanmasını savunur. Woodrow Wilson teorinin ilk destekçilerindendir.” dedi.
İnşacılık (yapılandırmacılık) paradigmasının devletlerin uluslararası arenadaki davranışlarının kökenlerine inerek açıklamayı hedeflediğini anlatan Yürekli, “Bu kökenleri, üç kavram üzerinden açıklar ve birleştirir. Bunlar; kimlik, çıkarlar ve normlardır.” dedi.
Dünya sistemi paradigmasının dünya devleti, dünya iktidarı anlamına geldiğini söyleyen Mustafa Yürekli, “Dünya sistemi, sözde küresel yönetişim, Uluslararası İlişkiler’deki artan resmi kurumsallaşmaya ve bu kuruluşlar aracılığıyla artan devletler arası bağımlılığa dikkati çekmektedir. Üzerinde durdukları kutuplaşma kavramı, uluslararası sistem içindeki güç düzenine işaret eder. Kavram özellikle Soğuk savaş döneminde iki süpergücün çekişme halinde bulunduğu iki kutuplu düzenle ortaya çıkmıştır. Bu kavram çerçevesinde 1945 öncesi sistem gücün büyük devletler tarafından paylaşılması sebebiyle çok kutuplu olarak isimlendirilir. Benzer biçimde SSCB’nin 1991’de dağılmasıyla ABD’nin tek süpergüç kalmasıyla oluşan düzen de pek çok akademisyen tarfından tek kutuplu sistem olarak adlandırılır. Uluslararası bağımlılık, yani karşılıklı sorumluluk ve başkalarına bağımlı olma, çoğunluğun görüşüne göre uluslararası sistemin karakteridir. Bu görüşün savunucuları küreselleşmeye, özellikle ekonomik ilişkilere işaret ederek, Uluslararası örgütlerin rolünün ve uluslararası ilişkilerde giderek artan belirli ilkelerin kabul edilmesinin uluslararası sistemin ana ilkesinin uluslararası bağımlılık olduğunu belirtmektedirler. Bağımlılık, uluslararası bağımlılıktan farklı bir şekilde, marksizmle yakından ilişkili bir teori olan bağımlılık teorisini belirtir. Bu teoriye göre gelişmiş merkez devletler, kendi refahları için, zayıf çevre devletleri sömürürler. Uluslararası ilişkilerinin merkezinin ekonomik alanda olduğunu, bunun da dünya piyasası olduğunu biliyoruz. Bu sosyalist teori, muvcut uluslalarası ortamı pek çok boyutunu gerçekçi bir şekilde ortaya koyar. Mülteciler, çevre sorunları, kalkınma, suç şebekeleri, küresel terörizm gibi konuların gittikçe karmaşıklaştığını ve sadece devletler arası resmi işbirliği ile çözülebileceğini belirtir. Bu paradigmanın zaafı, her şeyi ekonomiye indirgemesidir.” dedi.
Eleştirel paradigmanın doğası gereği pek çok sosyal bilimi kapsadığını ve sadece bir uluslararası ilişkileri teorisi olmadığını söyleyen Mustafa Yürekli, “Devlet merkezli bir teoridir ve diğer uluslararası ilişkiler teorilerine eleştirel bir bakış açısıyla gerektiğini ve devletlerin görevlerinin azaltılarak hizmetlerin ve bireylerin güvenliğinin sağlanmasıyla sınırlı kalması gerektiğini savunur. Devletlerin kendi üstünlüğünü halka kabul ettirdiğini belirtir. Ayrıntılardan ilginç yorumlar çıkararak öznelleşir.” eleştirisini getirdi.
Mustafa Yürekli, “Beş Dünyadan Büyüktür” tezini kanıtlama çabası olan Uluslararası İlişkiler Bilimi’ndeki bütün bu Batı kaynaklı paradigma ve kuramlar, Batı’nın üstünlüğünü sürdürmek için üretildiler ve sonuçta sistemin içinde kalmayı öğütlemektedirler.” dedi.
Şair Mustafa Yürekli, Eyup Sultan Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Platformu’ndaki “Uluslalarası İlişkeler Bilimi’nin Eleştirisi” başlıklı haftalık nehir konferanslarına devam edeceğini söyledi.